FAKİRLEŞTİREN BÜYÜME!

08.12.2021

FAKİRLEŞTİREN BÜYÜME!

Haftalık basın toplantısında gündeme dair açıklamalarda bulunan Genel Başkanımız Temel Karamollaoğu; iktidarın Türkiye’yi dış politikadan ekonomiye kadar yönetemediğini ancak ve ancak savurduğunu ifade ederek ülkemizin her alanda gelişiminin yollarını gösterdi. Meclis’e teklif edilen bütçeyi “HALK BÜTÇESİ değil RANT BÜTÇESİ” olarak değerlendirdi.

Geçtiğimiz hafta Suriye Halk Meclisi'nin Hatay hakkında yapmış olduğu açıklamayı değerlendirerek basın toplantımıza başlamak istiyorum.

Hemen şunu ifade etmek isterim ki bu açıklama son derece yersiz ve hadsiz bir açıklama olmuştur.

Bölgemizde Rusya ve ABD gibi ülkelerin gölgesine sığınarak, o ülkelerin taşeronluğunu yapmak adına, böylesi çıkışlar yapmak, en çok da bu çıkışları yapan ülkelerin zararına olacaktır.

İktidarın, Suriye özelinde ve bölgemiz genelinde uyguladığı yanlış politikaları eleştirdik, eleştiriyoruz da.

Fakat Türkiye'nin Suriye'de bulunma gerekçeleriyle, Hatay'ın 82 yıl önce ana vatana katılımını kıyaslamak gibi bir mantık hatasına da kimse düşmemelidir.

Ortadoğu ve Akdeniz'de yaşanan son gelişmelerden sonra bir kez daha anlaşılmıştır ki  Hatay ve Kıbrıs, Türkiye'nin sigortasıdır. Herkes bu gerçeği görmek mecburiyetindedir.

Suriye meselesinin, kalıcı ve sağlıklı çözümü ise, ancak ve ancak Türkiye'nin içinde olacağı, katkı vereceği bir formülle mümkündür.

Her iki ülke de bu mantıkla hareket etmeli, emperyalist devletlerin planları üzerinden bir senaryoda figüran olmayı bir kenara bırakarak bir araya gelip, kalıcı çözüm için konuşmalıdır.

Her iki ülke en az zarar, en çok fayda ile çıkacağı bir formül için birlikte gayret göstermelidir.

Çözümün yolu budur. Haddini aşan mantıksız çıkışlar, kan ve gözyaşından başka bir şey getirmeyecektir.

Türkiye'nin başka ülkelerin topraklarında gözü yoktur, fakat başka ülkelerin bu tarz niyetleri karşısında da en ufak bir tahammülümüz olmayacağı herkes tarafından bilinmelidir.

Türkiye ve Suriye yönetimi başta olmak üzere, tüm bölge ülkelerinin yöneticileri aklını başına devşirmeli; Rusya'nın, ABD'nin ve özellikle BOP peşinde koşanların oyuncağı olmamalıdır!

 

Fakirleştiren Büyüme(!)

Ekonomiye gelirsek anlaşılan bugünkü iktidar, "fakirleştiren büyüme tezi"ni hayata geçiren ilk iktidar olarak tarihe geçecektir!

Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı'nın verilerine bakıldığında; GSYH büyüme rakamlarına göre dikkatinizi çekerim "rakamlara göre" diyorum, 2013 yılından bu yana, 2019 yılı hariç, her yıl büyümüşüz.

Peki, bu büyüme rakamı refahımızı artırdı mı? Yoksa insanımızı daha da fakirleştirdi mi sorusunun cevabı mühimdir aslında?

Ya da toplumun seçilmiş, imtiyazlı, iktidarla bağı güçlü küçük bir kesiminin zenginleşmesi pahasına, toplumun büyük bir kısmı fakirleşti mi? Bu sorunun cevabı net olmalıdır.

Cumhuriyet tarihinde, dolar bazında kişi başına gelirin arka arkaya yedi yıl düşüş gösterdiği tek dönem; 2014-2020 yılları olmuştur.

Savaş dönemlerinde, darbe dönemlerinde, dünya ekonomik buhranında dahi yaşanmamış bir refah kaybı yaşanmıştır bu son dönemde.

Bu veriler, TL bazında büyümemize rağmen, artan nüfusla birlikte kişi başına refahımızın azaldığını göstermektedir.

Yani sözde büyüyoruz ama insanımız her geçen gün daha da fakirleşiyor.

Daha da vahim olan ise ülkenin genelinin dolar bazında geliri düşerken, dar gelirlinin milli gelirden aldığı pay azalmaktadır.

Özellikle son günlerde dolar kurundaki hızlı artışla birlikte "bordro mahkumu" ücretlilerin geliri eriyip gitmiştir.

Doları, serveti olan zengin kesim daha da zenginleşirken, dar gelirli daha da fakirleşmiştir. Asgari ücretlinin maaşındaki erime akıl almaz boyuta ulaşmıştır.

İşte yıl başında, yaklaşık 385 dolara tekabül eden bir asgari ücretlinin maaşı, bugün 206 dolar seviyelerine gerilemiştir.

Şimdi %30-35 zam yapacaklarını söylüyor, bununla da övünüyorlar.

Hayat pahalılığı böyle artmaya devam ettikçe, enflasyon sürekli artıp, alım gücü de sürekli düştüğü müddetçe; %40 yapsanız ne olur, %60 zam yapsanız ne olur?

Bugün %100 zam yapsanız bile, dolar cinsinden karşılığı ancak geçen seneye denk gelir; bunun adına da zam denmez!

 

Paramız Pul, Ülkemiz Pazar Oldu!

Reel efektif döviz kuru ise bu dönemde tarihin en düşük seviyesini gördü!

Akıl dışı ekonomi politikaları, ülkemizi adete ucuz bir pazar haline getirdi.

Paramız pul, ülkemiz pazar oldu!

Bulgarlar Trakya illerimize, İranlılar Doğu illerimize artık günlük alışverişe geliyorlar.

İstanbul, Antalya, Muğla yine aynı şekilde pek çok ülke vatandaşının akınına uğruyor.

İnsanımızın fakirleştirilmesine büyüme diyenler bu duruma da "Turizm şahlanıyor!" diyeceklerdir ki diyorlar da zaten!

Sadece bununla sınırlı kalmıyor bu durum. Türkiye, birilerinin iştahını kabartan bir ülke haline getirildi.

Çok basit bir örnek; kendi insanımız ücreti ortalama 500 bin liradan başlayıp 1 milyon liraları aşan bir konutu ömür boyu çalışsa alamaz, hayal bile edemez.

Fakat 40-50 bin dolar veya euro olunca bu rakam, başka ülke vatandaşları tarafından çerez gibi satın alınıyor!

Ne diyordu geçmişte Sn. Erdoğan; “Para, tıpkı bayrak gibi tıpkı milli marş gibi bir ülkenin gücünü, itibarını, bağımsızlığını simgeler. Paranın itibarı milletin itibarıdır.

Gelin görün ki itibarımız her geçen gün örseleniyor, hem de iktidar bunu bilerek ve isteyerek yaptığını ifade ediyor artık!

Bu duruma da yeni bir kılıf uydurma telaşındalar şimdi!

Dövizle baş edemeyen iktidar, Türkiye’yi güya "Çin modeli" ile kalkındıracakmış.

Bu "Çin sevdası" bugün değil, çok daha önceden başlamıştı bu arkadaşlarda.

19 yılı geride bırakan bir iktidarın, 20. yılında Türkiye'ye önerdiği model bu mu olmalıydı?

Bir türlü makulu bulamıyor bu arkadaşlar, en büyük problemleri de bu; dünden bugüne değişimleri arasındaki açı farkı hep 180 derece!

Bir tren bu hızla makas değiştirirse, sonu ne olur hepimiz tahmin edebiliyoruz.

Ya Bilmiyorlar Ya Milleti Kandırıyorlar!

Ülkede ekonominin kitabını yazdığını iddia edenler, “faizle mücadele” ile “faiz oranı ile mücadele” arasındaki farkı bilmemektedir.

Bir tarafta Merkez Bankası politika faizleri düşürülürken, diğer tarafta Hazine'nin daha yüksek faizle borçlanmak zorunda kalmasının ne anlama geldiğini ya bilmiyorlar ya da milleti kandırıyorlar.

Yani ki ihtimal var; ya bilmiyorlar ya da kandırıyorlar; her iki durum da birbirinden vahim!

Aslında doğrusunu söylemek gerekirse; Türkiye yönetilemiyor. Türkiye, ekonomiden dış siyasete, güvenlikten sosyal politikalara kadar adeta savruluyor.

İktidara gelir gelmez 100 günlük programlar açıklanıyor, sonra vazgeçiliyor. Enflasyon hedefi ve ekonomi politika programı açıklanıyor, sonra vazgeçiliyor.

Yıllarca ithalata dayalı ekonomiyi savunanların, dolar başını alıp gidince tek hedefi birden ihracat oluveriyor.

Ülkede tüketici güven endeksi oluşturulmaya başlandığı 2004 yılından bu yana en düşük seviyesine indi.

Ne yaptığını bilmeyen, sürekli makas değiştiren, ülkeyi oraya buraya savuran iktidara kimsenin güveni kalmamıştır.

Ülkenin sorunlarını bu iktidarın düzeltebileceğine ilişkin inanç tamamen tükenmiştir.

6 ay önce bugünler için "Uçacağız, herkes bizi kıskanacak!" diyenler şimdi yine 6 ay sonrası için hayal satıyor!

230 aydır iktidarda bulunan bu arkadaşlar, bu süre boyunca yapamadıklarını nasıl olacak da bu 6 ayda yapacaklar?

20 yıllık bir iktidarın, "6 ay vaadi" sadece ama sadece komiktir.

Biz Saadet Partisi olarak; değil 20 yılda, 20 günde ülkeye hâkim olan iklimi değiştirir, 20 haftada her alanda gözle görülür bir iyileşmeyi gerçekleştiririz.

Geçmişte 11 aylık koalisyon dönemimizde çok şeyi başardık, şimdi de 20 ayda insanımızı, ülkemizi rahatlatacak adımları atarız Allah'ın izniyle…

20 yılda neler yapabileceğimizi ise bu iktidarın havsalası dahi almaz, alamaz!

Bu arkadaşlar hep görünüşe, görüntüye oynadılar. Milletin gözünün göreceği yatırımlara kaynakları tahsis ettiler, ülkeyi zengin gösterecek politikalar yürüttüler; yollar, büyük binalar… Bunlar bir ülkeyi güçlendirmez, sadece güzel gösterir. Arkasında yatan borç, o ülkeyi perişan eder bugün olduğu gibi. O binalarda oturanlar rahat edemezler, gelirleri yetmez.

İnsanca Bir Yaşam Mümkün

İşte 20. yılınızda; ülkemize, insanımıza yaşattığınız nedir bakalım.

Çok üzücü bir noktaya dikkatlerinizi çekeceğim.

Emekli bir vatandaşımız, geçinmek için iş arıyor, bir fabrikaya gidiyor. Orada görüşmesi bittikten sonra kenara ayırılmış bayat ekmekleri görüyor.

“Benim tavuklarım var, bunları alabilir miyim?” diyor ve evine gidip eşiyle birlikte o ekmekleri yiyorlar.

Biz millet olarak bütün bu olanları hep birlikte televizyondan izledik, karı-koca onlar ağladıkça biz hüzünlendik.

Bu insanlara yaşattıklarınız karşısında siz ne hissettiniz merak ediyoruz.

Bakın, arkadaşlar emekli diyoruz! Emekli! Bu insan çalışacağı kadar çalışmış ve devlet bir anlamda "Sen artık emeklisin, senin için gerekli olan maaşı biz ödeyeceğiz." demiş.

1500 lira maaş bu ekonomik şartlarda ne anlam ifade eder?

Yoldan geçen birini çevirip sorun “1500 lirayla geçinilir mi?” diye çoluk çocuk bile “Geçinilmez.” der.

Bu geçim sıkıntısı ortadayken ne diyeceğiz bu insanlara! “Sosyal yardım alın, belediyelere gidin.” Veya biz size ayrıca 400-500 lira daha sosyal yardım vereceğiz mi diyeceğiz?

Ömür boyu çalışan insanları emeklilik hayatlarında yardıma muhtaç bırakmak ne demek arkadaşlar!

Her şey bir yana, insanlar bunları yaşarken, her şey güllük gülistanlıkmış gibi tavır takınmak hangi vicdana sığar!

Saadet Partisi olarak söz veriyoruz; iktidara geldiğimizde yapacağımız ilk iş, her insanımız için insanca yaşamı sağlamak olacaktır.

İster emekli, ister çalışan, ister öğrenci olsun; herkes için insanca yaşamı tesis edeceğiz.

Kararlıyız, inanıyoruz ve bunu başaracağız!

Her zaman söyledik milli gelirin artması bir ülkeyi güçlü kılar ancak bu yetmez; bu artan milli gelirin toplumda adil bir şekilde dağıtılması elzemdir. Milli gelirin düşmüş olmasına rağmen toplumda adil dağıtım olunca bu sıkıntıların giderileceğini düşünüyorum.

Hortumun ağzını değiştireceğiz! Şimdi belli sayıda, çok az sayıda kurumun cebine akıyor bütün gelir, biz onu topluma yayacağız. Bu kadar basit! Olur, yeter ki; siz bunu bir prensip olarak belirleyin.

Onun içindir ki Milli Görüş’ün temel konusu milli gelirin artışı ile birlikte adil dağıtımını mutlaka gerçekleştirmektir. İnanın hiç zor değil bu; her bir vatandaşımızın insanca bir yaşam süreceği Türkiye'yi inşa etmek mümkündür!

Yeter ki iş başında bulunanların hedefi "Fakirleştiren Büyüme Modeli" değil, "Yaşanabilir ve Yeniden Büyük Türkiye" olsun!

 

2022 BÜTÇESİ

Muhterem arkadaşlar; hepimiz takip ediyoruz, Meclis'te bütçe görüşmeleri devam ediyor.

Bütçeler, iktidarların yol tutuş ve iş yapış tarzının en net göstergelerinden birisidir. Bu bütçeyi incelediğimizde gördüğümüz tablo ise üzücüdür.

1- Bu bütçe HALK BÜTÇESİ değil RANT BÜTÇESİDİR;

Faiz giderleri yine büyük artış gösterecek.

2022 yılında 240 milyar lira faiz ödemelerine harcanacak.

Bu harcama 2023 yılında 290 milyar liraya, 2024 yılında ise 320 milyar liraya yükselecek.

Böylece 2024 yılında bütçe giderlerinin %14,8’ini faiz ödemeleri oluşturacak.

Kazancın %15’i doğrudan faize gidecek demektir.

2- Bu bütçe ÜRETİM BÜTÇESİ değil TÜKETİM BÜTÇESİDİR!

Karayolları Genel Müdürlüğü bütçesini incelendiğimizde; garanti ödemeleri kapsamındaki köprü, otoyol, tünel gibi yapıların işletmecilere cari transferle yaklaşık 20 milyar liranın aktarılacağı görülüyor.

Bu tutarın 2023 yılında yaklaşık 24 milyara, 2024 yılında ise 26 milyar liraya yükseleceği öngörülüyor.

3- Bu bütçede Milletin Derdine Derman Olacak Hiçbir Şey Yok!

Bu bütçede; emekli yoktur, asgari ücretli yoktur, memur, işçi, emekçi yoktur.

Kıt kanaat ayakta durmaya çalışan esnaf ve sanatkar yoktur. Çiftçi, üretici yoktur. Toplumun tamamı yok bu bütçede, küçük bir mutlu azınlık dışında.

Alım gücü her geçen gün düşen insanımızın derdine derman olacak bir kalem yoktur!

Aslan payı her yıl olduğu gibi bu yıl da rantiyeye ve bir avuç mutlu azınlığa aktarılacaktır.

Çiftçimizin, KYK borcundan dolayı haciz gönderilen üniversite mezunu gençlerimizin borçlarını, en azından faiz yükünü sırtlarından alacak bir irade yoktur bu bütçede!

Yine en çok faiz lobisi ve bankalar kazanacaktır. Rakamlar bunun habercisidir.

Özetle; 2022 bütçesinde, bu iktidarın ülkeyi düze çıkarabileceğine dair hiçbir emare ve ümit ışığı görülmemektedir.

İktidarın Sebep Olduğu Bu Krizi Biz Çözeceğiz

Artık çok net anlaşılmıştır; Ak Parti iktidarda kaldığı sürece, emeğimiz her geçen gün ucuzlayacak, ekmeğimiz küçülecek, kemerlerimiz daha da sıkılacaktır.

Ak Parti hükümeti şimdi Katar’la ve diğer körfez ülkeleriyle görüşerek bu krizi hafifletecek bir pansuman aramanın telaşındadır.

Hiçbir pansuman, elinizdeki kör bıçakla açtığınız bu büyük ekonomik yaraya fayda veremez. Hiçbir merhem, bu yaranın kanamasını durduramaz.

Ama biz, sizin ortaya çıkardığınız bu krizi çözecek ve milletimize çok kısa bir zamanda rahat bir nefes aldıracak politikaları uygulamaya koyacağız.

-Yetkiyi devraldığımızda ilk işimiz; kapattığınız Devlet Planlama Teşkilatı’nı yeniden ve güçlü bir şekilde açmak olacak.

-Hemen sonra da devletin her kademesindeki israfı ortadan kaldıracağız.

-Döviz garantili projelerin hepsini gözden geçirip, suistimallere son verecek ve kesinlikle geçiş garantilerini Türk lirasına çevireceğiz. Keyfi hiçbir ödemeye fırsat verilmeyecek.

-Aciliyeti olmayan tüm kamu ihalelerini durduracağız.

-Hukukun üstünlüğünü sağlayacak, güven ortamını yeniden inşa edecek adımları, hızlı bir şekilde atacağız. Çünkü ekonomi her şeyden önce güven ve istikrar ister.

-Çiftçiler başta olmak üzere üreten kesim için vergi ve borçları yeniden yapılandıracağız. Vergileri mümkün olan en asgari seviyeye indireceğiz.

-İstikrar odaklı makroekonomi ve finans politikalarını hızlı bir şekilde uygulayacağız.

-Borca, faize ve israfa dayalı ekonomi anlayışına son verecek, üretim ve istihdamı esas alan bir ekonomi modeliyle yolumuza devam edeceğiz.

Bunlar yapılsın, emin olun çok kısa zamanda Türkiye’de şartlar normale dönecektir. Sadece 1996 yılına dönelim; Erbakan Hocamız iktidara geldiğinde ilk yaptığı iş %30 bile zam veremeyiz diyen Maliye’nin zıddına %50 zam verdi, arkasından da onu %130’a çıkardı.

Bu neyi gösteriyor; aslında siz kararlı olursanız vatandaşın derdine derman olacak adımları atabilirsiniz. Bu imkan hala var ülkemizde ama bunu yapmak hem akıl hem feraset hem vicdan ister.

Allah imkan verirse biz bu adımların kısa dönemde atılacağına inanıyoruz.